şarkı

Keyifsiz ve aşırı yorucu bir günden sonra klasik mide ağrıları başlayan mischief gün ağardığında hala uyuyamamakta, yatakta dönüp durmaktadır.. aklına yanı başındaki kulaklığı gelir, radyoyu açar.. karşısında şu ana dek yazılmış en sevimli İstanbul şarkısını bulur..


http://youtu.be/TkqSIJSUC6g

Ne sıkıntıdan eser kalır ne yorgunluktan.. sen sabaha kadar “İstanbul daha erken” desen ne yazar..

Pehh..

Popüler olan her şeyden nefret ettiğimi söylemiş miydim?

şimdi reklamlar

yeni bir bloga daha başladım.. ayrıntı vermeyeceğim burada bahsettik kim ve ne olduğumuzdan.. orada en az benim kadar samimi 6 insan daha karşılayacak sizi, beni seviyorsanız (sevin nolur) onlara bayılacağınızdan eminim..

adresimiz burası:

http://shemaahalisi.blogspot.com/

bekleriz efendim, ellerimizde kolonya ve çikolatalarımızla..

buraları ihmal etmemeye çalışacağım yine de..

ben küçükken

Bidostcuğum sağolsun uzun zaman önce mimlemişti beni, ancak ihtiyar ve tembel bir insan olduğumdan dolayı bugüne kadar yazmadım.. konumuz çocukluğumuzdan aklımızda kalanlarmış.. bakalım neler kalmış..

-ilkokuldaki ilk öğretmenim (sadece ilkokulda 8 tane öğretmen değiştirdim)..60-65 yaşlarında Hulusi Kentmen sevecenliğinde bir adamdı.. emekliliğini istemiş gelmesini bekliyordu o sırada 2-3 ay boyunca dersimize gelmişti.. bize lokum, baklava ya da çikolata dağıtır, okulumuzun hemen karşısında olan parka götürür, çiziklerimizi kayağın tepesinde çizdirirdi.. en zoru da salıncakta sallanırken olurdu, bizzat şahidim..

-en büyük hayallerimizden biri hugoyu arayıp süper Ülker paketinden kazanmaktı.. ama anne baba korkumuzdan hiç cesaret edemezdik..

-en sevdiğim şarkıcı Levent Yüksel'di, Sertap Erener'i deli gibi kıskanırdım, evlilerdi o zaman..( sonra lisedeyken Demir Demirkan'ı severdim, halen birlikteler, ömrümü yedin kadın!!!)

-henüz okula gitmiyorken ya da birinci sınıftayken kartpostal değiş tokuşu yaptığımız akrabalarımız vardı, her bayram onlara özene bezene kartpostal yazar, gizli gizli atıyormuş gibi yapardık..

-mavi yün elbiseli bir bebeğim vardı, yakasında sarı bir kelebek vardı, en sevdiğim oyuncağım oydu sanırım.. sonra ne oldu hatırlamıyorum..

-Oğuz ve Aykut'un gönderilişini hatırlıyorum, 8 yaşındaydım, ilk defa böyle üzülmüştüm.. bazı insanlar sebepsiz de sevilebilirmiş, 8 yaşımda anlamıştım..

-bayramlarda annemin halasına gitmeyi en çok severdim.. bize mendil hediye ederdi, içine de para sıkıştırırdı.. mendil kullanmıyor olsam da diğerlerinden farklı gelirdi, bayrama özel bir hazırlık yapıyor olmasından mutlu olurdum sanırım..

-doritos ve grubunun bir kampanyası vardı, cipslerin isimlerini kesip yolluyordun sanırım, içeriğini ya da ödülünü hatırlayamıyorum.. ama cipslerin poşetlerini kesip sakladığımı hatırlarım.. (ha yolladım mı hayır :) )

-Tarkan'ın çişim geldi abi demesinin neden böyle infial yarattığını anlamazdım, ne var hepimiz "anne çişim geldi" diye tuvalete gitmek istemiyor muyduk?

-önce Looney Tunes karakterleri olan, sonradan pokemona dönen yüzlerce tasoya sahiptim, hatta bardak altlığı boyunda olan bile vardı.. az uğraşsam hangi pokemon olduğunu da hatırlarım da uğraşmıyorum..

-en sevdiğim çikolata golfün para şeklinde olanıydı, yazın erir, iğrenç bi hal alırdı ama yine de yerdik, şimdilerde koska da yapmış ancak aynı tadı alamıyorum maalesef..

-ilkokulumuzun iki farklı kapısı vardı ve bu iki farklı kapının yanında iki ayrı bakkal vardı.. birinde normal, nispeten sağlıklı gıdalar, diğerinde ise paketsiz, nereden geldiği belli olmayan tuhaf ürünler vardı.. leblebi tozu, sigara şeklinde sakız, örgü şişi kalınlığında şeffaf bir plastiğin içinde satılan sarı, mavi, kırmızı, yeşil gibi şerit şerit renkli şekerimsi tuhaf şeyler, piramit şeklinde renkli kolonyalar, sakız gibi görünen ama içinde böcek olan tuhaf şaka ürünleri gibi bir sürü şey satılırdı.. bu kadar ayrıntılı anlattığıma göre hangisi bakkalın favorim olduğunu anladınız sanırım?

-Çılgın Bediş.. o zamanlar bunu izlemeyen kız sayısı azdı sanırım.. dedenin aslında genç olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım..

-her ne kadar bizim devrimizde Pazar olarak belirlense de benim için banyoya giriş zamanı Fenerbahçe’nin maçlarının olduğu saatti.. banyo duvarımızın bitişiğinde cine5 yayını yapan bir yer vardı, sesi sonuna dek açıyorlardı, ben de evimizde olmadığı için banyodan onları dinliyordum (o zamanlar kulaklık nerdeee )

-bahçemizde bir dut ağacı vardı.. küçükken ne zaman yağmur yağsa balkona çıkar, hem yağmuru dinler, hem de dut ağacının yağmurla gelen kokusunu içime çekerdim.. halen inanılmaz severim o kokuyu, koku takıntım belki de buradan çıkmıştır, bilemem..

-ilkokulda bana seni seviyorum diyen bi çocuğu dövmüştüm.. kaval kemiğine kemiğine tekme attığımı hatırlıyorum.. manyakmışım ayol bildiğin..

-biri beni susturabilir mi?

bu bir teşekkür yazısıdır!

23 yaşımı doldurdum dün.. bir yaş daha büyüdün denirdi biz küçükken.. sanırım şimdi bir yaş daha yaşlandım (her ne kadar söylemesi tuhaf gelse de).

belki de feysbukun tek yararı olarak uzun zamandır görüşemediğim insanların kutlama mesajlarını almak çok mutlu etti beni.. bu yüzden bir de yazıyla teşekkür edeyim istedim..

dünyaya gelmeme vesile olan, bu yaşıma kadar beni yetiştiren

anne babama,

her zaman her şeyimde yanımda olan, benden desteklerini esirgemeyen

ablam ile kardeşime,

canım sıkkın olduğunda yaslandığım ilk omuz olan

en değerli dostlarıma (onlar kendilerini bilir)

yıllardır görüşemediğim, ama bir yerlerde var olduğunu bildiğim,

özlediğim insanlara,

tanımasam da doğumgünümü kutlayan

güzel yürekli insanlara,

yaşadığım hayatın neler getirebileceğini bana gösteren insanlara

(olumsuz da olsa)

benim ben olmamda pozitif ya da negatif katkısı olan herkese teşekkür ederim..

iyi ki varsınız..