ne aslında ne imiş
Malumunuz yaşlanıyoruz. Zamanla oluşan ve adına olgunluk da dediğimiz bazı fikirler gelişiyor kafamızda. Bugün onlardan bahsetmek istedim biraz.
* Büyümek göründüğü kadar eğlenceli değilmiş. Hatta hayatın en sevimsiz tarafıymış.
* Öğrencilik ise ömrümüzün en güzel yıllarıymış. En güzel ve değeri en az bilinen yılları...
* Öğretmenlik sırf en sevdiğin öğrencin hediye etti diye kalemi kullanamamakmış.
* Ya da birinin canı yandı diye tek dinlenme aranda onun peşinden koşturmak...
* Sevmek yerine hiçbir şeyi koyamamakmış, çok uğraşmak ama başaramamak...
* Ya da neden içinde belirdiğine anlam verememek... Kendi haline şaşırmak...
* Pazar günü banyo değil dinlenme günüymüş. Ya da haftanın stresini atma... Seçim senin.
* Hayat yorulduğun zaman mola vermezmiş, kendine gelmeni beklemezmiş. Her zaman peşinden koşman gereken bir şeyler varmış -ya da olmalıymış-.
* Ve o hayat adil değilmiş... Kesinlikle...
* Bazen mutluluk canın sıkıldığında duyduğun bir 'naber'miş. Bazen yanında alınan bir nefesmiş ya da sadece birinin var olduğunu bilmek...
* 'O ancak filmlerde olur' denen şeyler varmış, gerçekte de olsalarmış ya?
* Özlemek duyguların en yoğunuymuş, en yalını, en içteni. Gerçekleştiği zaman en çok acı vereni olması bundan olsa gerek..
* Tembellik bir öğretmenin yazılı sorusu hazırlaması gerektiği zamanda oturup blog yazmasıymış. Bundan da pişman olmaması..
* Kavuşmak upuzun bir sarılmaymış. İnsana yaşadığını, sevdiğini ve hayatın yaşamaya değer olduğunu hatırlatan bir sarılma..
* Üzüntü bu hislerin bir daha yaşanmayacağını bilmekmiş..
* Dostluk her düştüğünde elinden tutacak birileri olduğunu bilmekmiş. Yanında gün boyu gülüp aynı gece doya doya ağlayabildiğin biri.
* En büyük ihanet insanın kendisine ettiğiymiş. İnsan sadece isterse başkasının ihanet etmesine izin verebilirmiş.
* Huzur bir kokudaymış. Ya da seste.. Ya da gülüşte..
* Nefret içinde yerleşmesine izin vermemen gereken tek duyguymuş. Yerine bolca 'umursamama' büyütmeliymiş..
* Mucize yazıyı yayımladıktan sonra bir 'naber' duymakmış.
* Ve mucizeler yalnızca masallarda olurmuş.
* Büyümek göründüğü kadar eğlenceli değilmiş. Hatta hayatın en sevimsiz tarafıymış.
* Öğrencilik ise ömrümüzün en güzel yıllarıymış. En güzel ve değeri en az bilinen yılları...
* Öğretmenlik sırf en sevdiğin öğrencin hediye etti diye kalemi kullanamamakmış.
* Ya da birinin canı yandı diye tek dinlenme aranda onun peşinden koşturmak...
* Sevmek yerine hiçbir şeyi koyamamakmış, çok uğraşmak ama başaramamak...
* Ya da neden içinde belirdiğine anlam verememek... Kendi haline şaşırmak...
* Pazar günü banyo değil dinlenme günüymüş. Ya da haftanın stresini atma... Seçim senin.
* Hayat yorulduğun zaman mola vermezmiş, kendine gelmeni beklemezmiş. Her zaman peşinden koşman gereken bir şeyler varmış -ya da olmalıymış-.
* Ve o hayat adil değilmiş... Kesinlikle...
* Bazen mutluluk canın sıkıldığında duyduğun bir 'naber'miş. Bazen yanında alınan bir nefesmiş ya da sadece birinin var olduğunu bilmek...
* 'O ancak filmlerde olur' denen şeyler varmış, gerçekte de olsalarmış ya?
* Özlemek duyguların en yoğunuymuş, en yalını, en içteni. Gerçekleştiği zaman en çok acı vereni olması bundan olsa gerek..
* Tembellik bir öğretmenin yazılı sorusu hazırlaması gerektiği zamanda oturup blog yazmasıymış. Bundan da pişman olmaması..
* Kavuşmak upuzun bir sarılmaymış. İnsana yaşadığını, sevdiğini ve hayatın yaşamaya değer olduğunu hatırlatan bir sarılma..
* Üzüntü bu hislerin bir daha yaşanmayacağını bilmekmiş..
* Dostluk her düştüğünde elinden tutacak birileri olduğunu bilmekmiş. Yanında gün boyu gülüp aynı gece doya doya ağlayabildiğin biri.
* En büyük ihanet insanın kendisine ettiğiymiş. İnsan sadece isterse başkasının ihanet etmesine izin verebilirmiş.
* Huzur bir kokudaymış. Ya da seste.. Ya da gülüşte..
* Nefret içinde yerleşmesine izin vermemen gereken tek duyguymuş. Yerine bolca 'umursamama' büyütmeliymiş..
* Mucize yazıyı yayımladıktan sonra bir 'naber' duymakmış.
* Ve mucizeler yalnızca masallarda olurmuş.