ehl-ul umur


efendim yaklaşık bir buçuk aydır istanbulun en tuhaf yerlerinden birine çok yakın arkadaşım ile sürücü kursuna gitmekteydim.. yazılı sınavın başarıyla geçilmesinden sonra en zor ama en keyifli kısma geldik.. Sürüş çalışmaları!!

öncelikle kurs seçiminden başlamalıyım.. mischief ve canı arkadaşı 2 yıl kurs kurs diye sayıkladıktan sonra gidip tuhaf bir yerde tuhaf ötesi insanların yanında bu işi halletmeye karar verir.. eğitici kadromuz donuk ilkokul esprileri yapan trafik hocası, 40-50 kişiye isim isim yoklama yapan, ileriki haftalarda dersi size anlattırıcam diyen bir ilkyardım hocası (yoklamanın nedenini halen anlayabilmiş değilim) ve motor hocasından oluşmaktaydı (bu hocadan ileride bahsedilecektir <3 )

bunlara rağmen sonradan oturup çalışmayacağını bilen mischief ve arkadaşı her haftasonu üşenmeden kursa giderler.. tabi kursa gitmelerinin başka sebepleri de vardır.. trafik derslerini ekip kebapçıya, dürümcüye gitmek, bir de motor derslerini kaçırmamak..

bir de bayanlar motor dersini beceremez derler, verin hepsine böyle bir hoca, bakın bakalım kalan oluyor mu! 2 yanlış yaptım sadece ve o 2 yanlış için bile kendimi yemekteyim :) (acıklı fon müziği devreye girer, "ama evlisinnn" )
neyse çok sulandırdık..

yazılı sınavları atlattıktan sonra sıra keyifli ama yorucu kısma geldi tabi.. bayanların neden erkeklere oranla daha zor araba kullandıklarını deneyince anlayadım.. tek sebebi debriyaj! sonuna kadar basmak ne kadar yorucu!

araba araba olalı böyle eziyet görmedi.. neymiş ayağımı hızlı kaldırmayacakmışım stop edermiş.. neymiş kavrama noktasında gaza basacakmışım.. neymiş dururken basmazsam gene stop edermiş.. koskoca arabada bu kadar nazlı mekanizma olur mu yahu! yeni gelin mübarek..

neyse 3 sürüşten sonra kendileriyle yıldızımız barıştı, halen mesafeliyim kendisine ama mutualist hayat sürebiliyoruz en azından..

hayatta bazen kendini ufacık hissedebiliyorsun.. önemsiz bir zerrecik, bir nokta.. bugün üstüme gelen tırda bunu hissettim bugün.. birebir yaşanan diyalog:
-hocam geliyor ya, altına alacak şimdi
-bişey olmaz ben yanındayım
.(iç ses) elimden de tut bari, romantik!

arabamızda bir de problem vardı aslında.. rot ayarı şaşmıştı kendisinin ve direksiyon sağa doğru saatin saniye kolu gibi atıyordu.. bu da süreni sinir etmesinin yanı sıra araç kullanırken omuz sallıyor, gerdan kırıyormuşsun izlenimi veriyor dışarıya (abartmıyorum).. vur patlasın çal oynasın bir sürüş eğitimi oldu anlayacağınız.. işin kötü tarafı sınava da aynı arabada gireceğim, umarım hocalar dansımı beğenir.. olmazsa sonuç halktan gelen smslerle belli olacak (böö)

sınav bir hocaya göre 8-9 ocakta diğer bir hocaya göre 15-16 ocakta.. (bu da din büyüklerinin ihtilafları gibi oldu ama böyle) o güne kadar ikisi kursla, en az biri kişisel çalışmalar daha yapmayı düşünüyorum.. duyan herkes "kolay yeaa yaparsın" diyor, umarım takılmadan atlatırım..

son olarak mutlu yıllar herkese! 2011in 2010dan onlarca kat güzel geçmesini diliyorum hepimiz için..

*başlık arapça, işin ehli demek.. ilk defa arapça başlık atıyorum sanırım, özledim mi ne?

öyle işte..



Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.

Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.

İlhan Berk

..

"saat üç ayaktasın

uyku tutmamış yine

ne yazıyorsun kara kara

beyazlar üstüne"

yoktum bayadır.. yazmak istediğim o kadar çok şey var ki..

ama zamanı değil sanırım.. beklemeli..

saat üç..

ayaktayım..

uyku tutmadı..

geçen ay bugün..

özlemek..

fazlasıyla özlemek..

...

sus


sus mischief sus!
dilinin ucuna kadar gelen şeyleri söyleme!
insanlar söylemen için çırpınsa da söyleme..
sen onlar gibi pişkin olamadın,
onlar gibi arsız olamadın hiç bir zaman..
sen sustukça bi halt sandılar kendilerini..
senin hatan, izin verdin!

şimdi de yanlış anlaşılmaktan korktuğun için susuyorsun!
öğren artık 3 kuruşluk insanları ömrüne musallat etmemeyi..
dipte değilsin şükür ama etme işte..
sakın kimseye iyilik yapma, yok işte haketmiyor kimse..
bırak ne halleri varsa görsünler
salaklığınla kalıyorsun..

ağzını açma mischief!
devam et içinden sövmeye beraber geçen her ana..

söylemek istediğim..

Selin'den aldık bu sefer mimi.. bu kadar hızlı yazmak isteyeceğimi ben bile tahmin edemezdim.. çok sıkılıyor olmalıyım.. konu "10 kişiye söylemek istediğimiz 10 farklı şey".. bakalım neler söyleyeceğiz..

* çook eskilerde kalmış bir insana: keşke hiçbir şey böyle olmasaydı ve keşke yaptıklarım için özür dileme imkanı bulabilseydim..

* birine: bazen beni öyle sıkıyorsun ki..

* yakın geçmişe: ne kadar aptal olduğumu farkettirdiğin için sağol..

* bir fotoğrafa: beni bu hale getirmeyi nasıl başarıyorsun?

* geçmişten birine: hiçbir şeye değmezmişsin..

* günümüze, yakın geleceğe: çok özlemişim böyle şeyleri, nerdeydin?

* bir arkadaşa: bazen sadece senle olmak için pc başında duruyorum..

* başka bir arkadaşa: olayların bu raddeye gelmesini ben istemedim..

* bambaşka bir arkadaşa: artık samimiyetine de inanmıyorum..

* birine: seninle aynı oksijeni soluduğum için kendimden iğreniyorum..


zorlandım yazarken biraz, daha rahat olmasını bekliyordum.. demek ki çok fazla içimde tutmuyorum böyle şeyleri.. sevindim buna :)

mimi yazmak isterse bidoya yazmak istemezse isteyenlere gönderiyorum.. (bu kısmı hiç sevmiyorum, şarkı yollamak gibi)

to do list - not to do list

malum okulu bitti, bir süredir ağırlıklı olarak evde geçiyor günler..

kpssye hazırlanması gereken ama bakmamış bile olan bir mischief var.. zaten öğretmen olmak en büyük hayali de değil bence..

insan uzun süre evde oturunca düşünecek çokça şeyi oluyor.. ben de kendime bir "yapılacak- yapılmayacaklar listesi" oluşturmak istedim.. Türkçesi biraz eğreti durduğu için başlığı ingilizce atmak istedim.. öyle işte..

* uzun zamandır ihmal ettiğin tiyatroya git.. kimsenin takvimi uymazsa yalnız git ama git..

* Friends'i bitirME! nasıl yapacaksın bilmiyorum ama 30 yaşıma geldiğimde halen izliyor olmak istiyorum..

* tek başına sevdiğin sokaklarda amaçsızca yürü.. hava da hafif yağmurlu olsun ohh mis..

* ama bunu yaparken kendi kendine şarkı mırıldanMA, yaşlı bir amca "bağa mı didin" der rezil olursun.. gülersin.. rezil olursun..

* köpekler o kadar da korkutucu değilmiş, bugün gördün.. aynen devam et, onlarla iyi geçinmeyi öğren, seviyorsun..

* bir şeyi yapmak istemiyorsan yapMA, istememenin bir sebebi olmalı değil mi?

* nasıl olsa evinin kadını, çocukların ablasısın yemek yapmayı öğren, belki eğlencelidir..

* iyice öğrenene kadar kendin yeME.. önce can!

* papatya çayını sevmeye çalış, kırlarda otluyormuşsun hissi verse de o senin her şeyin..

* baharatlı ve acı şeyler yeME, şimdiki gibi uf olursun, miden ağrır sonra..

* sevdiğin insanlara daha çok vakit ayır.. "hem sen elmayı seviyorsun diye..." tamam sustum..

* sevmediğin insanları da yanında tutMA.. bir kerelik kalp kırmak, "mış gibi" yapmaktan evladır..

* dışarı çıkacağında telefonun şarjını kontrol et.. lazım oluyor ortada kalıyorsun..

* Facebook statüne şiir, özdeyiş ne bileyim şarkı yazMA.. olmuyor işte, eğreti duruyor sende.. Mevla sana Ahmet Selçuk İlkan özellikleri bahşetmemiş.. zaten yazdıklarını da rastgele seçiyorsun.. kendi yazma çabalarına girmeyeceğim bile!!

* Evlenirsen, düğün yap.. yap ki senin başkalarının düğününe hazırlanırken çektiğin işkenceleri onlar da çeksin.. kısasa kısas..

* ama sen yine de üç en büyük hayalini gerçekleştirmeden evlenME, gerek yok..

* kendine profesyonel bir fotoğraf makinesi al.. göreceksin o zaman normalde umrunda bile olmayan şeyler (böcek, çiçek, kuş v.s) gözüne çok sevimli gelecek.. saatlerce fotoğraflamaya uğraşacaksın..

* 3 kuruş etmeyecek insanlar için üzülME, onlar da para etselermiş canım..

* Balatın yıkık dökük evlerinden birinde klip çek.. orijinal bir şey olmasına gerek yok Tarkan'ın kış güneşi tadında olsun yeter.. ama yine de dikkat et çok kötü durumda olmasın.. yıkılır ölürsün mölürsün..

* senin için bugünü diğer günlerden çok daha özel yapan insanı anmadan geçME.. küfürle lanetle de olsa..

* mutlaka bir sevgili tartışmasını yatıştır..yuva yapanın yuvası olur zırvalığından değil, onların sayende mutlu ve bir arada olmaları hoşuna gideceği için.. ama olmuyorsa ve ihale sana kalmaya başlıyorsa kaç, her şeyi de sen düzeltemezsin caanım..

* güvenME! kimseye!

* yanında sevdiceği olan ve seni baştan aşağı küçümser gözlerle süzen hanımlara dil çıkar.. onlar bunu çoktan haketti!

* sevME, seviyorsan belli etME, belli ediyorsan şımartMA.. ha yok şımarttıysan geçmiş olsun..

bakalım uyabilecek miyim listeme..

gece zırvalamaları


saati dört yaptık yine.. zorunluluk söz konusu değilse neden gece uyuyup gündüz ayakta olmamız gerekiyor anlamıyorum..
gündüzün hengamesi - gecenin sessizliği
seçim yapmak zor değil gibi..

benim gibi uykuya dalmak konusunda zorluk yaşıyorsanız bir şeyleri düşünecek uzun uzun vaktiniz oluyordur..

bu gece aklıma eski şeyler takıldı..
yaşanan güzel anlar, gülümseyişler, eğlenceler, bazen kalp kırışlar, yapılan haksızlıklar.. bazılarında olayların eğlencesi, bazılarında ise yaşananların geçmişte kaldığını farketmek mutlu etti beni..

saat dört..

günün bütün yorgunluğuna rağmen yatağına uzanıp gülümseyen bir deli..

sebep olanlara teşekkürlerle..



http://www.youtube.com/watch?v=hGLZqDXau98

şarkının konuyla ilgisi yok, içimden geldi :)

düzen

sabah kalkış, aç karnına mide hapı

yemekten sonra grip ilacı, ağrı kesici

öğlene doğru antibiyotik

öğlen grip ilacı, ağrı kesici

akşam ne olduğunu tam idrak edemediğim minik bir hap, grip ilacı

gece antibiyotik..

arada öksürük nöbetlerimde öksürük şurubu..

ben hayatım bir düzene girsin derken bunu kastetmemiştim ama!!

bari işe yarasalar, kaç gün oldu!

tesadüf

o_O

aslında hiç sevmem bu ifadeyi bilenler bilir.. ama bu sıralar suratım bu şekli aldı peşpeşe
yaşadığım garipliklerden sonra.. neler olduğunu anlatıp sizi sıkmayacağım merak etmeyin,
her birinin diğerlerinden uzun ve sıkıcı öyküleri var zira..

önceleri hayatımda olanların, başıma gelenlerin bir sebebi olduğunu düşünürdüm..
hiçbir şey "tesadüf" olamaz..

"e bu da mı?"

vazgeçtim sonra..

"evet; o da, diğeri de.."


kendimi inandırmaca oynuyorum belki,
ama bütün bunlar tesadüf!
öyle olmalı!
sıkıldım!

şarkı

Keyifsiz ve aşırı yorucu bir günden sonra klasik mide ağrıları başlayan mischief gün ağardığında hala uyuyamamakta, yatakta dönüp durmaktadır.. aklına yanı başındaki kulaklığı gelir, radyoyu açar.. karşısında şu ana dek yazılmış en sevimli İstanbul şarkısını bulur..


http://youtu.be/TkqSIJSUC6g

Ne sıkıntıdan eser kalır ne yorgunluktan.. sen sabaha kadar “İstanbul daha erken” desen ne yazar..

Pehh..

Popüler olan her şeyden nefret ettiğimi söylemiş miydim?

şimdi reklamlar

yeni bir bloga daha başladım.. ayrıntı vermeyeceğim burada bahsettik kim ve ne olduğumuzdan.. orada en az benim kadar samimi 6 insan daha karşılayacak sizi, beni seviyorsanız (sevin nolur) onlara bayılacağınızdan eminim..

adresimiz burası:

http://shemaahalisi.blogspot.com/

bekleriz efendim, ellerimizde kolonya ve çikolatalarımızla..

buraları ihmal etmemeye çalışacağım yine de..

ben küçükken

Bidostcuğum sağolsun uzun zaman önce mimlemişti beni, ancak ihtiyar ve tembel bir insan olduğumdan dolayı bugüne kadar yazmadım.. konumuz çocukluğumuzdan aklımızda kalanlarmış.. bakalım neler kalmış..

-ilkokuldaki ilk öğretmenim (sadece ilkokulda 8 tane öğretmen değiştirdim)..60-65 yaşlarında Hulusi Kentmen sevecenliğinde bir adamdı.. emekliliğini istemiş gelmesini bekliyordu o sırada 2-3 ay boyunca dersimize gelmişti.. bize lokum, baklava ya da çikolata dağıtır, okulumuzun hemen karşısında olan parka götürür, çiziklerimizi kayağın tepesinde çizdirirdi.. en zoru da salıncakta sallanırken olurdu, bizzat şahidim..

-en büyük hayallerimizden biri hugoyu arayıp süper Ülker paketinden kazanmaktı.. ama anne baba korkumuzdan hiç cesaret edemezdik..

-en sevdiğim şarkıcı Levent Yüksel'di, Sertap Erener'i deli gibi kıskanırdım, evlilerdi o zaman..( sonra lisedeyken Demir Demirkan'ı severdim, halen birlikteler, ömrümü yedin kadın!!!)

-henüz okula gitmiyorken ya da birinci sınıftayken kartpostal değiş tokuşu yaptığımız akrabalarımız vardı, her bayram onlara özene bezene kartpostal yazar, gizli gizli atıyormuş gibi yapardık..

-mavi yün elbiseli bir bebeğim vardı, yakasında sarı bir kelebek vardı, en sevdiğim oyuncağım oydu sanırım.. sonra ne oldu hatırlamıyorum..

-Oğuz ve Aykut'un gönderilişini hatırlıyorum, 8 yaşındaydım, ilk defa böyle üzülmüştüm.. bazı insanlar sebepsiz de sevilebilirmiş, 8 yaşımda anlamıştım..

-bayramlarda annemin halasına gitmeyi en çok severdim.. bize mendil hediye ederdi, içine de para sıkıştırırdı.. mendil kullanmıyor olsam da diğerlerinden farklı gelirdi, bayrama özel bir hazırlık yapıyor olmasından mutlu olurdum sanırım..

-doritos ve grubunun bir kampanyası vardı, cipslerin isimlerini kesip yolluyordun sanırım, içeriğini ya da ödülünü hatırlayamıyorum.. ama cipslerin poşetlerini kesip sakladığımı hatırlarım.. (ha yolladım mı hayır :) )

-Tarkan'ın çişim geldi abi demesinin neden böyle infial yarattığını anlamazdım, ne var hepimiz "anne çişim geldi" diye tuvalete gitmek istemiyor muyduk?

-önce Looney Tunes karakterleri olan, sonradan pokemona dönen yüzlerce tasoya sahiptim, hatta bardak altlığı boyunda olan bile vardı.. az uğraşsam hangi pokemon olduğunu da hatırlarım da uğraşmıyorum..

-en sevdiğim çikolata golfün para şeklinde olanıydı, yazın erir, iğrenç bi hal alırdı ama yine de yerdik, şimdilerde koska da yapmış ancak aynı tadı alamıyorum maalesef..

-ilkokulumuzun iki farklı kapısı vardı ve bu iki farklı kapının yanında iki ayrı bakkal vardı.. birinde normal, nispeten sağlıklı gıdalar, diğerinde ise paketsiz, nereden geldiği belli olmayan tuhaf ürünler vardı.. leblebi tozu, sigara şeklinde sakız, örgü şişi kalınlığında şeffaf bir plastiğin içinde satılan sarı, mavi, kırmızı, yeşil gibi şerit şerit renkli şekerimsi tuhaf şeyler, piramit şeklinde renkli kolonyalar, sakız gibi görünen ama içinde böcek olan tuhaf şaka ürünleri gibi bir sürü şey satılırdı.. bu kadar ayrıntılı anlattığıma göre hangisi bakkalın favorim olduğunu anladınız sanırım?

-Çılgın Bediş.. o zamanlar bunu izlemeyen kız sayısı azdı sanırım.. dedenin aslında genç olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım..

-her ne kadar bizim devrimizde Pazar olarak belirlense de benim için banyoya giriş zamanı Fenerbahçe’nin maçlarının olduğu saatti.. banyo duvarımızın bitişiğinde cine5 yayını yapan bir yer vardı, sesi sonuna dek açıyorlardı, ben de evimizde olmadığı için banyodan onları dinliyordum (o zamanlar kulaklık nerdeee )

-bahçemizde bir dut ağacı vardı.. küçükken ne zaman yağmur yağsa balkona çıkar, hem yağmuru dinler, hem de dut ağacının yağmurla gelen kokusunu içime çekerdim.. halen inanılmaz severim o kokuyu, koku takıntım belki de buradan çıkmıştır, bilemem..

-ilkokulda bana seni seviyorum diyen bi çocuğu dövmüştüm.. kaval kemiğine kemiğine tekme attığımı hatırlıyorum.. manyakmışım ayol bildiğin..

-biri beni susturabilir mi?

bu bir teşekkür yazısıdır!

23 yaşımı doldurdum dün.. bir yaş daha büyüdün denirdi biz küçükken.. sanırım şimdi bir yaş daha yaşlandım (her ne kadar söylemesi tuhaf gelse de).

belki de feysbukun tek yararı olarak uzun zamandır görüşemediğim insanların kutlama mesajlarını almak çok mutlu etti beni.. bu yüzden bir de yazıyla teşekkür edeyim istedim..

dünyaya gelmeme vesile olan, bu yaşıma kadar beni yetiştiren

anne babama,

her zaman her şeyimde yanımda olan, benden desteklerini esirgemeyen

ablam ile kardeşime,

canım sıkkın olduğunda yaslandığım ilk omuz olan

en değerli dostlarıma (onlar kendilerini bilir)

yıllardır görüşemediğim, ama bir yerlerde var olduğunu bildiğim,

özlediğim insanlara,

tanımasam da doğumgünümü kutlayan

güzel yürekli insanlara,

yaşadığım hayatın neler getirebileceğini bana gösteren insanlara

(olumsuz da olsa)

benim ben olmamda pozitif ya da negatif katkısı olan herkese teşekkür ederim..

iyi ki varsınız..

yılın bu zamanları tuhaf olurum ben
yılın bu zamanları yalnız
yılın bu zamanları mahzun

nedeni yok olurum işte.. küçükken büyükbabamı kaybetmiştim bu aylarda, birkaç yıl sonra eniştemi.. bu yıl dedemi..

ölümü çağrıştırır bana bu aylar.. yaz çocuğu olup yazı sevmemem bundandır belki.. belki bundandır üzerime yağmur damlaları düştükçe kendimi iyi hissetmem..

yine tatsızım, yine mutsuz hissediyorum.. hep söylerim yazma isteği mutsuzluğumun dip noktasıdır.. yine öyle hissediyorum..

boğazımda bir yumru, aklımda ölenler ve benim için ölüden farksızlar... en iyi bildiğim şeyi yapıyor;

susuyorum..

11 temmuz 1995




“...Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti tanıyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye mahkumdur...”


Aliya İzzetbegoviç


bugün 15 yıl oldu dünyanın gözü önünde bir katliam yapılalı..

Never forget, Never forgive!


yansıma, yanılsama..



Benim bir aynam var.. Çok sevdiğim, hatta canım gibi sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi.. Ona bakıyorum dakikalardır..

Biri var orda.. Sureti bana benziyor ama bambaşka bir hayat yaşıyor..

Benim okumak istediğim bölümde okumuş..

Benim çalışmak istediğim yerde çalışıyor..

Benim sevmek istediğim adamı seviyor..

Yaşamak istediğim hayatı yaşıyor..

Görmek istediğim yerleri görüyor..

Olmak istediğim insanlarla beraber..

Gerçek olan sen olsan ya diyorum içimden..

Bakıyor bana,

Bakıyorum.. olmuyor...

ben bazen..

Ben bazen yeteri kadar çikolataya bulanırsa parmağımı bile yiyebileceğimi hissederim..

Ben bazen biriyle konuşurken bahsettiği şeyi unuturum, o kısımdan sonra tek vereceğim tepki “aa öyle mi” den öteye gitmez, gidemez..

Ben bazen en sevdiklerimden bile sıkılırım, telefona bakasım gelmez, msni açmak zorunda kalacağım diye, ya da biri bana bir şeyler yazacak diye ödüm kopar, sonra geçer,  yazmalarını/aramalarını isterim yapmazlar..

Ben genellikle ışık hızıyla hareket ettiğimi sanır, otobüs durağa geleceği saatte evden çıkarım, sonra otobüsü kaçırdığım için şöföre sevgilerimi sunarım..

Ben genellikle sonradan çok pişman olacağım şeyler yaparım.. bazıları buna iyilik der, karşısındaki insanın iyi olmak isteyip istemediğini umursamadan, sonra kendime kızarım, sonra yine yaparım..

Ben bazen sıkılırım.. zorunluluklar boğar beni, kaçmaya çalışırım elimden geldiğince..

Ben bazen dengesizimdir.. staja her seferinde söverek giderim ama bi hafta gitmezsem öğrencileri özlerim, gitsem mi derim..

Ben genellikle o kadar çok şey düşünür, kafamda o kadar şey kurgularım ki, hangisi gerçek hangisi kurgu birbirine karıştırırım.. Bazen düş görüyorum sanırım uyanıkken..

Ben bazen sevdiğim insanların kusurlarını görürüm, uyarmak isterim işe yaramaz, kabullenmek isterim onu da başaramam, susarım, uzaklaşırım, susarım..

Ben bazen oraya buraya fotoğraf eklerim, sonra onları kimsenin görmesini istemediğimi düşünürüm ama iş işten geçer.. 

Ben bazen devekuşu gibi olurum, fotoğrafımı değiştirip suretimi içermeyen bir fotoğraf koyduğumda insanlardan saklandığımı sanırım..

Ben bazen asosyal olurum, sosyal yanlarım ağırır..

Ben bazen üşürüm, hava sıcak bile olsa.. içimde ısınmak istemeyen bir buz kütlesi olur sanki..

Ben bazen özlerim..

çocukluğumu.. eski beni.. kendimi..

Sonra beklerim

geçer..


mime çevirmek isteyen varsa buyursun..

yeni

hep söylerim tuhaf bir insanım.. "yeni" kavramı hemen herkes için sevindirici bir olguyken sözkonusu olan bensem tam anlamıyla mecburiyettir.. öyle ki duvarkağıdım bile mecbur kalmadıkça değişmez, telefonumun resmini değiştirirsem bu benim değil der elimden bırakırım..

alışkanlıkların insanıyım belki de.. hayatımda her şey olduğu şeklinde kalsın istiyorum. bir eşyayı yıllar önceki yerinde arıyorum bazen.. alışkanlıkların süresi 21 gündür diyen insanı anıyorum sonra..

ama dünya dönüyor, hayatlar değişiyor, rutini aradıkça can sıkan değişimler karşılıyor bizi.. -belki de sadece beni bilmiyorum-

hayata yön verilmesi gereken, belki de insan hayatındaki en zor dönemlerden birindeyim. öğrencilik hayatımın son finallerine giriyorum.. "yeni" kelimesi bolca girecek hayatıma bu dönemde.. yine 21 gün sadece diye kendimi kandıracağım, belki bu kez alışkanlıktan sabah işe gitmek yerine okula giderim kim bilir?

şaşkınlık ve gerginlik had safhada.. bir taraftan öğrencilik halinin biteceği üzüntüsü, öbür taraftan belirsizliğin getirdiği tedirginlik.. ( bu sırada kulağıma çalınan titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime sözü :) )

tek yapabildiğim mezuniyet balosu, kep töreni gibi detaylara takılıp ana konuyu düşünmemek.. şu ana kadar başarılıyım da sanırım.. son güne geldiğinde düşünürüz artık :)

"yeni" demişken canımızdan çok sevdiğimiz malt'ımız yeni bir albümle şenlendirdi bizi.. iyi ki varlar, hep de olsunlar..

ce ee


bayadır ihmal ediyorum buraları.. aslına bakarsanız bir daha yazmayı bile düşünmüyordum..
ama bazen yazmak ihtiyaç olabiliyormuş..
hayat iyi, ben iyiyim, okul, staj, ev üçgeninde yuvarlanıp gidiyoruz işte..
öyle bi "ceee" yapmak istedim..
bir bakarsınız gözlerinizi yumduğunuzda tekrar yok olurum..
kısmet :)

ikisıfırbirsıfır

yeni yıl geldi gene.. bir sürü temenni aldık, güzel şeyler olmasını umarak saydık 10'dan geriye.. bugün ilk günü yeni yılın.. hani şu temennilerin gerçekleşmesi gereken ilk gün..

ilk günden çuvalladık bu sene.. yeni yıl yeni sıkıntılar, yeni hüzünler, yeni acılar mı oldu bizim için? neden artık heyecanlanamıyoruz eskisi gibi.. bu kadar mı tükettik umudumuzu.. hani iyi şeyler düşününce iyi şeyler olurdu?

kendime en kötü yeni yıl senaryosu yazsam böyle olurdu sanırım.. içim sıkılıyor, biri kalbimi eline almış sıkıyor sanki.. elle tutulur bir sebebim de yok, sıkılıyor işte..

hep bu yeni yıl ritüellerini yerine getirmiyorum diye oluyor biliyorum :)

yazasım, içimdekileri kusasım bile yok bugün.. ben susayım sertap konuşsun..